Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim

Fatih Kanunnamesi ve Şeyhülislamlık

Şeyhülislâmın protokol ve hiyerarşideki üstün konumunu göstermesi bakımından Fâtih Kānunnâmesi ilk resmî belgedir.


Burada şeyhülislâmın ulemânın reisi olduğu, vezîriâzamın şeyhülislâma ve padişah hocasına teşrifatta kendisinin önünde yer vermesi gerektiği vurgulanmaktadır. XVI. yüzyılda Lutfi Paşa’nın Âsafnâme adlı eserinde sadrazamın her iki bayramda veya bir hastalık durumunda şeyhülislâmı ziyaret etmesi, bunun dışında birbirlerini ziyaretin kanun olmadığı belirtilmekte, padişah hocasının protokolde şeyhülislâmdan önde geleceği ifade edilmektedir. Sadrazamların şeyhülislâmları ziyareti, ilk defa 1584’te Sadrazam Özdemiroğlu Osman Paşa’nın padişah emriyle Çivizâde Mehmed Efendi’yi ziyaret etmesiyle başlamış, daha sonra bu teamül haline gelmiştir. Osmanlı bürokrasisinde çeşitli yüksek makamlarda pâye uygulaması bulunduğu halde sadrazamlık ve şeyhülislâmlık bunun dışında tutulmuştur. Yalnız Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi 1059’da (1649) Rumeli kazaskeri iken Ravzatü’l-ebrâr adlı tarihini padişaha takdim edince Rumeli kazaskerliği pâyesiyle, nakîbüleşraf olan Fethullah Efendi’ye babasından sonra şeyhülislâm olmak üzere meşihat pâyesi verilmiştir. Padişah hocası şeyhülislâmlığa tayin edilirse “câmiu’r-riyâseteyn” unvanını alırdı.


Hoca Sâdeddin, Seyyid Feyzullah ve Hasan Fehmi efendiler bu unvanla anılmıştır. Beyefendi unvanı ise bir taraftan paşa torunu olanlara veriliyordu. Meselâ İvazpaşazâde İbrâhim, Ârif Hikmet, Ahmed Muhtar, Pîrîzâde Mehmed Sâhib Molla ve Dürrîzâde Abdullah beyefendi unvanını almıştır. Padişahlar ise şeyhülislâmlara hitaplarında genellikle “efendi dâîmiz” tabirini kullanırlardı. Şeyhülislâmlar zaman içinde devlet erkânının katıldığı büyük merasimlerde yer almış ve giderek genişleyen teşrifatın vazgeçilmez bir unsuru haline gelmiştir.


Fâtih Sultan Mehmed kanunnâmesinde şeyhülislâm, padişah hocası ve kazaskerin elkābı aynı olup “a‘lemü’l-ulemâi’l-mütebahhirîn ...” şeklinde başlayan kalıplaşmış uzun bir ibare halinde verilir (Kānûnnâme-i Âl-i Osman, s. 22). Bu durum şeyhülislâmlık makamının henüz tam anlamıyla teşkilâtlanıp resmîleşmediği intibaını vermektedir. Şeyhülislâmlar fetvalarında “el-fakīr Ahmed” şeklinde çok yalın ve kısa imzalar kullanmışlardır. Hamîdîzâde Mustafa Efendi belgelerde “ed-dâî Mustafa Hamîdîzâde ufiye anhümâ” ibaresine yer verirken bir fetvada “ketebehû el-fakīr Mustafa ufiye anh” şeklinde yazılmıştır. Fetvalar genellikle fetvahânede fetva eminleri, mübeyyizler tarafından yazılmakla birlikte cevap kısmını şeyhülislâm yazar ve özellikle imzayı bizzat kendisi atardı. Dürrî Mehmed Efendi 1736’da felç olup imza atmakta zorlanınca I. Mahmud rahatsızlığı geçinceye kadar düzenleyeceği fetva, hüccet vb. evrakta mühür kullanmasına izin vermişti. İmza yerine izinle mühür kullanan başka şeyhülislâmlar da vardır.


Kategoriler

- eğitim - öğretmen - üniversite - öğrenci - meslek - sınav - Serbest Kürsü - okul - kpss - lise - başarı - MEB - ösym - dersler - YÖK - ÖSS - Milli Eğitim - İlköğretim - sbs - çocuk - Milli Eğitim Bakanlığı - ortaöğretim - ingilizce kursu - Öğrenci Affı - burs - ders - personel - fakülte - yükseköğretim - lisans - bilgisayar - öğretim - dil - atölye - teknik - Bekir Türkmenoğlu - motivasyon - atama - Biyoloji - edebiyat - doktora - dil kursu - ingilizce kursları - Hüseyin Çelik - tıp - öğretmen atamaları - stres - beslenme - yabancı dil - öğrenme

MollaCami.Com